
Orta okuldan beri sevdiğim şarkılardan çekme kasetler hazırlardım. Lisede inanılmaz iyi işler çıkarmıştım. Alakasız insanlar bile bana boş kasetler verip bir mix tape hazırlamamı isterdi. Herhangi bir ücret almazdım, karışık kasetler hazırlamak hoşuma giderdi, zaten arkadaşlarımdan para alacak da değildim.
Zamanla işi sanata döktüm. Evde, ağbimlerin vaktinde bin bir zorlukla babama aldırdıkları sağlam bir setim vardı. Ses kalitesini acayip yükseltebiliyordum. Benim çekimler başkalarının dandik teyplerinde hazırladığı kasetlere hiç benzemiyordu. Bunun tek nedeni müzik setimin iyi olması değildi tabii. Dandik kasetlere çekim yapmıyordum. Eğer biri benden bir mix tape hazırlamamı istiyorsa parasına kıyacak ve kendine TDK ya da BASF alacaktı, öyle önüme konulan her Raks’a çekim yapmıyordum. Hele babasının arşivinden aşırdığı eski arabesk kasetlerini bana uzatanların yüzüne dahi bakmıyordum.
Üniversite de iş biraz daha çığırından çıkmıştı. Evden uzak olduğum için başkaları için kaset falan hazırlayamıyordum. Zaten artık öyle bir arzum, boş vaktim ya da motivasyonum da yoktu. Ama bir bar çıkışı benim odamda sabahlayan bir hatunun kasetlerimden birini aşırmasıyla birlikte bu durum değişti, hem de çok hızlı şekilde. Okuduğum bölümden bağımsız insanlar yanıma gelip benimle tanışmak istiyorlardı. Kimse kim olduğumu tam olarak bilmiyordu, bir ikisi adımı hatırlıyordu, bir kaçıysa yanlış biliyordu ancak kampüsteki nadir uzun saçlılardan biri olduğum için beni bulmak çok da zor değildi; ince uzun, siyah tişörtlü ya üzerinde Prince yazan ya da Black Crow baskısı olan, dar kotlu İsa tipli biriydim. Beni bulup falanca hatundaki kaseti benim hazırlayıp hazırlamadığımı soruyorlardı. Baba çok iyi, diyorlardı, Manyak bir kaset olmuş diye saygılarını sunuyorlardı.
Bar çıkışı odamda sabahlamaya başlayan hatun sayısı garip bir şekilde artmaya başlamıştı. Hepsi giderken kasetlerimden birini çaldılar diyemem, zaten birçoğuna bir karışık kaset hediye ediyordum, edemediklerime de İstanbul’a gittiğimde ilk iş bir tane çekeceğime dair söz veriyordum. Ama hepsi karışık kasetlerimi dinlemek istiyorlardı. Daha mekânda ilk biramı yudumlarken yanıma gelenler olurdu, hep o ne zaman çıkarız huzursuzluklarını hissediyordum. Sanki bara eğlenmek için değil de beni bulmak için gelmişlerdi. Bu durumu hiç sorgulamadım, hatta böyle olması hoşuma gidiyordu.
Karışık kaset hazırlamak basit bir işti. Popüler olan şarkıları bul bir kasete çek oldu bitti. Yalnız bu şekilde dinlenen bir kaset hazırlayamazdınız. Öncelikle karışık kaset sadece farklı albümlerden toplanan şarkıların bir araya getirildiği yer değildi. Dinlenebilir olması için kulağı rahatsız etmeyen geçişlerin olduğu, aktüel listelerdeki şarkıların yanında herkesin dinlemekten keyif aldığı parçaların da olması ve dinleyicinin kâşif ruhuna hitap edecek herkesçe çok da bilinmeyen hazineleri de içinde barındırmalıydı. Bunları yaparken de müzikal açıdan kafa şişirmeyecek bir tarzınız olmak zorundaydı. Ben şahsen sağlam introsu olan hızlı bir şarkıyla giriş yapardım, sonraki bir iki şarkıda bu hızı korur, sonra yavaşça volümü azaltıp slow parçalara geçer, birkaç şarkı da böyle devam ettikten sonra tam dinleyici uyuma moduna girmişken yine sesi yükseltir, nabzı hızlandırır konuyu bitirirdim.
Mix tapelerimi başkalarına hediye etmeyi, sevdiğim insanlar için özel kasetler çekmeyi severdim ama özünde hazırladığım tüm karışık kasetleri walkmanimde dinlemek amacıyla kendim için çekerdim. Evde, müzik setinin başında karışık kaset dinlemek çok saçma gelirdi bana. İstediğim gibi ileri geri sarabildikten sonra neden sevdiğim şarkılardan bir kaset hazırlama derdine girecektim ki? Evinizde tüm arşiviniz elinizin altındaysa gidip çekme kaset dinlemek, boğaz manzarasına sırtını dönüp televizyondan denizi seyretmek gibiydi.
