“Aras Kargo”
Çalışma odam için bir mantar panoya ihtiyacım vardı ancak çevremde satılanlar ya çok inceydi ya da çok küçüktü, benim şöyle tüm duvarımı kaplayacak kocaman bir panoya ihtiyacım vardı.
Aradığım panoyu internette buldum, n11’de. O zamanlar HepsiBurada’nın dışında kurumsallığı oturtmuş bir online alışveriş sitesi yoktu, Amazon daha Türkiye piyasasına girmemişti, e-bay’in Türk versiyonu olan GittiGidiyor ise aslının güvenini vermiyordu. Son beş yılımı iş icabı yurtdışında geçirdiğimden online alışverişin hayatı ne kadar kolaylaştırdığına tanık olmuş, platformlar üzerinden alıp-satma alışkanlığı edinmiştim. Bu nedenle Türkiye’de de alışkanlıklarımı devam edebilmek için her siteden saçma sapan ürünler satın alıp ne kadar güvenli olduklarını kendimce test ediyordum. O zamana kadar HepsiBurada kadar güvenli ikinci bir site bulamamanın burukluğuyla n11’in ikna edici reklam kampanyalarıyla online alışveriş dünyasına giriş yapması beni çok heyecanlandırmıştı. Hazır bir mantar panoya da ihtiyacım varken hiç düşünmeden bu siteyi de denemeye karar vermiştim.
n11, aslında çok beğendiğim bir alışveriş sitesiydi. Aynı ürün için onlarca farklı satıcı, farklı fiyat ve teslimat imkanı tanıması müşteri için çok cazip olmasını sağlıyordu, sadece bir kere kullanma talihsizliği yaşadım. İlk alışverişimde saçma sapan bir problemle karşılaşınca bir daha bu siteyi kullanmaya cesaret edemedim. Aslında sorun doğrudan n11 ile ilgili değildi ancak çözüm olarak sundukları yol işe yaramayınca başka bir seçenek ortaya koyamamaları, daha büyük problemlerde yaklaşımlarının nasıl olacağına dair verdikleri izlenim çok kötüydü. Fikrimce, müşterinin sorununu en hızlı çözebilen, farklı yaklaşımlar üretebilen alışveriş siteleri iyi kurumlardır, tersine sorunu öteleyerek geçiştirmeye çalışan ya da kendi koyduğu kurallar içerisinde sıkışıp kalan, bunları ilahi kanunlar addedenler değil.
Siparişini verdiğim mantar pano ertesi gün Aras Kargo’yla gönderilmişti, ben de birkaç gün içerisinde teslim edilir umuduyla beklemeye başlamıştım. Ptt kargo ile yaşadığım deneyimin üzerinden çok uzun bir zaman geçmişti, resmen yeni bir çağda yaşıyorduk artık. Benzer bir olayın başıma geleceğini hiç, ama hiç tahmin etmiyordum.
İki üç gün sabırla bekledikten sonra kargomun adres bilgilerindeki yanlışlık nedeniyle teslim edilemeyip dağıtım merkezine iade edildiğini öğrendim. Normalde böyle aptalca hatalar yapmıyordum, kendi adresini dahi doğru yazamayacak kadar dalgın olan o tiplerden biri değildim. İşin ilginç yanı iade edilen dağıtım merkezinin Pendik’te olmasıydı. Adresimi ne kadar yanlış yazmış olabilirdim ki kargom Esenler yerine Pendik’e gitmişti? n11 üzerinden adres bilgilerimi kontrol ettim, bir hata yoktu, yanlışlığı yapan ben değildim. Uzun süre hatanın satıcıda olduğunu düşündüğümden sürekli onunla haberleştim, adresimi yanlış yazdığını, bu nedenle kargomun Pendik’te bir yerlerde beklediğini ilettim. Satıcı bunun nasıl olduğunu anlayamadığını söyledi, herhalde başka birinin adresi ile benim kargomu eşleştirmişlerdi; bu durumda bir başkasının kargosu bana gelmesi gerekirdi ya da kargosu yanlış adres nedeniyle teslim edilmeyen başka bir müşteri daha olmalıydı, ama yoktu.
Satıcı doğruları mı söylüyordu, yoksa hatasına basit bir karışıklık süsü mü veriyordu bilemiyordum ama ona inanmamak için nedenim yoktu. Birkaç gün sonra satıcıdan ürünün kendisine hala iade edilmediğini bildiren bir mesaj aldım. Adres yanlış yazıldığına göre siparişimin iade edileceğini farz ettiğimden ürünün satıcıya geri gitmesini ve yeniden bana, bu sefer doğru adresle gönderilmesini bekliyordum. Ürünün iade edilmemiş olmasının şaşkınlığıyla elimdeki takip koduyla kargonun konumunu sorguladım, Gebze’deydi, Aras Kargo’ya ait genel dağıtım merkezi gibi bir yerde. Tamamen kafam karışmıştı, normalde kargo şirketleri adres yanlışlıklarında ürünü iade ederler, iade işlemi için daha büyük bir dağıtım merkezinde bekletmezlerdi.
Ürünü almamın üzerinden iki haftayı geçmişti. Artık sorunun tam olarak ne olduğundan bağımsız n11 üzerinden para iadesi işlemini başlattım, satıcıya da bunun bilgisini verdim. Satıcı hala neden böyle bir durumun yaşandığını anlamadığını söyleyerek özür diledi ki onun bu konudaki samimiyetini inanmayı sürdürüyordum. Dead Like Me deki gibi uzay istasyonundaki tuvalet kopup dünyaya yönelse benim kafama düşecek kadar garip olayların başıma gelmesi konusunda ilginç bir çekiciliğim vardı.
Herhalde bir ay geçmişti, n11’den para iademi almış bizim buralardan temin ettiğim çok da istediğim gibi olmayan bir mantar panoyu çalışma masamın üzerine asmış, Gebze’deki bir kara delikte kaybolan kargoyu çoktan unutmuştum. Bir akşamüzeri gizemli bir şekilde bizim apartmanın altında kuzenimin işlettiği kafeye benim adıma Aras Kargo tarafından bir paket bırakıldı. Kaybolan kargo sahibini arayan tek yüzük gibi bana ulaşmayı başarmıştı, bir ay önce siparişini verdiğim mantar pano ilginç bir şeklide, iadesi yapılıp parası geri alındıktan sonra bana teslim edilmişti. Daha doğrusu teslim alınmama ihtimalini ortadan kaldırmak için evin altındaki kafeye bırakılmıştı. Aras Kargo kapımı çalsaydı ürünü tabii ki teslim almayıp iade edecektim. Kargo şirketleri kendi suçu nedeniyle teslim edemediği bir paket ile ilgili tazminat gibi bir ceza ödemek zorunda kalıyor mu bilmiyordum ama varsa bile Aras Kargo paketi kuzenime bırakıp kaçarak bundan kurtulmayı başarmıştı.
İlk olarak kargo şirketini aradım, ürünü çoktan iade ettiğimi neden iadesi gerçekleştirilmesi gerekirken bana, hatta bana değil de komşuma bu teslimatı yaptıklarını sordum. Hattın diğer tarafındaki bayan “beyefendi problem ne anlamadım ürününüzü teslim aldınız ya!” diye bir cevap verdi. Uzun uzun, bir ay gecikmeli teslimatın teslimat olamadığını anlatmadım, boşuna böyle bir uğraşa girmedim, gelip ürünü almalarını, kargonun bana ait olmadığını söyledim. Bu sefer de “biz gelip alamayız siz getirmelisiniz!” dedi. Yine çok büyük bir uğraşa girmeden paketi şahsen teslim almadığım için onu teslim edildiği yerde bıraktığımı, satıcıya da böyle bildireceğimi söyledim. Karşımdaki bayan da “ benim için problem değil, istediğiniz gibi yapabilirsiniz!” dedi.
Çoktan parasını geri aldığım, satıcıya iadesi yapılmış olan ancak bir ay sonra teslim edilen mantar pano bir iki hafta kuzenimin kafesinde geri alınmayı bekledi. Bu zaman zarfında n11 üzerinde satıcıyla görüştüm, o da oralardan kargo ile bağlantıya geçmeyi denedi ancak aynı şekilde ürünün geri alınması konusunda bir başarı sağlayamadı.
Kimse gelip almayınca pes edip paket eve çıkardım. Kargonun neden Esenler yerine Pendik’e, oradan da Gebze’ye gönderildiğini de o zaman anladım. Paketin üzerinde birden fazla etiket vardı. Satıcı bir hata yapmamış gerçekten de benim adresle ürünü göndermişti ancak kargo Bursa’dan Gebze’deki genel dağıtım merkezine gelince her nasılsa Esenler ilçesi ile Esenler mahallesi karıştırılmış, paketleri ayıklayan arkadaş onu Esenler’e giden araca koyacağına Pendik’teki araca koymuş. Gerçekten de Pendik’te bir Esenler mahallesi vardı, herhalde ayıklamayı yapan kişi zamanında Pendik’te oturmuş bu nedenle adresime doğru düzgün bakmayıp Esenler Mahallesidir diye onu ona göre ayırmıştı. Pendik’tekiler iadeyi yaparken paketin üzerine Esenler Mahallesinde böyle bir cadde yok diye not düşmüşlerdi. Daha sonra niye hatalarından dönüp paketimi hemen Esenler’e göndermediler işte orasını anlamadım. Belki de ısrarla paketi Pendik’e göndermeye çalışmışlar böylece kargo haftalarca iki dağıtım noktası arasında gidip gelmişti.
Mantar Pano’yu aldıktan sonra n11 ile bağlantıya geçip durumu anlattım ve ürünün ödemesini yapmak istediğimi söyledim. Onlar bunun ancak ürünü yeniden satın alarak gerçekleştirilebileceğimi söylediler. Bu bana çok saçma gelmişti. Tek ihtiyacım satıcının banka bilgileriydi, böylece parayı hemen havale edebilirdim. Onlar bu şekilde çalışmadıklarını, ödemelerin kendilerine yapılması gerektiğini, ödeme için de satın almanın gerçekleşmesi gerektiğini söylediler. Yine de saçma geldi. Satıcıyla bağlantıya geçtim, ona da durumu anlattım, ürünü iade edemediğimi bu nedenle parasını ödemek istediğimi söyledim. O da bana n11’in yapmamı söylediği yolu önerdi. Ondan bana ibanını vermesi hemen bir EFT yapacağımı söyledim. Bunu paylaşmasının site kurallarına aykırı olduğunu, her türlü para alışverişinin n11 üzerinden gerçekleşmesi gerektiğini söyledi. Ona mail adresimi attım oradan paylaşabileceğini n11’in haberi olmadan ödemeyi yapmaya hazır olduğunu bildirdim. Bana mail atarak bunu yapamayacağını, prensip meselesi olduğunu söyledi. Böylece bunda da pes ettim.
Prensip sahibi insanları severim. Kurallar uymak için konulur, etrafından dolaşmak için değil. Kural ne kadar saçma olursa olsun uymak düzen sağlar, tersi kaos doğurur. Bu nedenle yapmamı istediklerine uygulamaya karar verdim, aynı panoyu satın alacak, parasını ödeyecek ancak satıcının bunu göndermemesini isteyecektim. Yalnız satıcı aynı pano’yu satmıyordu, aynı değerde başka bir ürün almak istedim ancak aynı değerde başla bir ürün de yoktu. Satıcıya daha pahalı olan bir ürünü alacağımı onu sakın göndermemesini, bunu panonun yerine saymasını yazdım, kabul etmedi. Bu da başka bir prensipti, aynı fiyatta olmalıydı.
Mantar Pano tam da istediğim gibiydi, çalışma masamın üzerindeki duvarı marangozdan çıkmış gibi tam kaplıyordu. Uzun mesajlaşmalar sonunda satıcının panoyu bana hediye etmesini kabul ettim. Benim prensipler onunki kadar katı değildi. Ödeme ile ilgili saçma kuraldan kim bilir kaç tane var diye hiç merak etmediğimden bir daha n11’den hiç alışveriş yapmadım. Aras Kargo’yu da kullanmadım , zaten bir paketi Esenler yerine Pendik’e götüren, hatasını düzeltmesi haftalar süren, yanlışlıktan dolayı özür dahi dilemeyen bir kargoyu kim kullanmak ister ki?
“Ptt Kargo”
“Doğduğun coğrafya kaderdir” klişesinin İstanbul versiyonu da var: “yaşadığın semt kaderdir.” Seksenlerin sonunda Esenler’e yerleştik ve giriş o giriş hala oradayım. Mahalle arkadaşlarımın hemen hepsi ya üniversiteye gittikten sonra bir daha geri dönmediler ya da mezun olup iş bulduktan sonra. Sadece ben ve benim gibi babadan kalma bir eve sahip olanlar geride kaldık.
Esenler’in kendine has bir “Black Hole” durumu vardır. Tüm ilçeler için standart sayılan temel hizmetler Esenler’de ayrıcalık haline gelmektedir, özellikle de benim gibi trafiğe kapalı bir cadde de oturuyorsanız bu hizmetlerin size ulaşması, o hizmetin tüm Türkiye geneline ulaşması ile doğru orantılıdır. Mesela doksanların başında Bakırköy’de oturan bir arkadaşımın evinde Kablo TV vardı, onlar bağlattığında biz de başvuru yapmıştık ama bizim orada alt yapı olmadığı için biraz beklememiz gerektiği söylendi; hala bekliyoruz.
Doğal gazın gelmesi de olaydı. Alış veriş caddesi üzerinde oturduğum için belediye tarafından İgdaş’a kazı yetkisi verilmiyordu bu nedenle tüm Esenler hatta tüm Türkiye doğalgaz kullanırken biz hala ısınmak için kömür yakıyorduk. Madem Cadde’de kazı yapmak yasaktı doğalgazı arka sokaktan bağlatmak istedik , kabul etmediler çünkü doğalgaz borusu kesinlikle evin giriş kapısından girmek zorundaydı. Evin etrafından dolandır o zaman dedik, çok saçma buldular ama itiraz da etmediler. Bin bir zorlukla apartmana doğal gaz bağlattık. Cadde’de ilk doğal gaz kullan bizdik. Komşular doğal gaz bağlattığımızı öğrendiklerinde aynı yöntemle kendi binalarına da bağlatmak istediler, sonuçta Cadde’deki her apartmanın bir arka sokağı vardı. Binalar teker teker bu şekilde doğal gaz bağlatınca belediye de kaldırımları yenileme zamanı geldi diye düşündü ve İgdaş’a Cadde’yi kazma izni verdi.
İstanbul’un herhangi bir yerinde oturuyorsanız canınızın çektiğini ısmarlama hakkına da sahipsinizdir. Bizim burada bu otuz dakika limiti ile sınırlıdır. Burada canınızın çektiğini değil sipariş verebileceğinizi ısmarlayabilirsiniz. Yakında ne varsa onu yersiniz ki gerçekten de bir on yıl önce seçenekler çok sınırlıydı. Neyse ki biri Cadde’ye Burger açmaya cesaret edebildi de en azından tüm ülkenin faydalandığı fast food ile kendimizi zehirleyebilme imkânına kavuştuk. Burger’in Esenler’de çok iş yaptığını gören birkaç zincir de buralara yaklaştı önce Dominos sonra Little Caeser’s geldi, Burger yiyelim ile çeşitliliğimiz de arttı ama yine de Bağcılar ya da Güngören kadar seçeneğimiz yok.
Kargo durumumuzsa tam bir felaket, nereden anlatmaya başlamam gerektiğini bile bilmiyorum, en iyisi olay olay ya da şirket şirket gitmek. Herhalde durumumuz en iyi bu şekilde anlatılabilir.
Eskiden Türk Tarih Kurumu’ndan sık sık kitap alırdım. Edebiyat Fakültesi’nin yanındaki sokak üzerinde bir şubeleri vardı, özellikle üniversitede okudum dönem mutlaka haftada bir oraya uğrardım. Orası kapandıktan sonra fuarlar dışında doğrudan TTK’dan kitap almadım ta ki e-mağazaları açılana kadar. İnternetten alışveriş yapmak fuarlara göre daha iyi gelmişti çünkü fuarda aradığınız kitap olmayabiliyor, tükenmiş oluyor, getirilmemiş oluyor v.s.
O dönem TTK, Ptt Kargo ile çalışıyordu, devlet kurumu devlet kurumu ile çalışır mantığıyla herhalde. Ptt’nin bizim cadde ile özel bir alıp veremediği vardı çünkü şimdiye kadar bir teslimat yaptığına kimse tanık olmamıştı. Tabii kargo bana ulaşmadı, bırakın kargoyu getirmeyi “geldik yokdunuz” diye bir mesaj dahi bırakmadılar. Onların yerine TTK kurumundan aradılar beni, telefondaki arkadaş “kargonuzu Ptt şubesinden alır mısınız” diye rica etti. Kabul etmedim tabii ki, teslim etmiyorlarsa o zaman iade etsinler dedim. Hayır, evde olmadığım bir zamanda uğramış olsalar, komşuya falan bırakamama durumu olsa, diyelim ki cepten ulaşmaya çalıştılar ama ben telefonu açmadım, “geldik yoktunuz” diye haber bırakmış olsalar gider alırdım, niye almayayım. Ama insanlar işlerini doğru yapmıyorlar diye onlar yerine ben çalışamam ki. Cadde’yle dertleri ne gerçekten bilmiyorum. Alışveriş caddesi öğleden sonra araç trafiğine kapatıldığından oturduğum yere kargolar hep sabah saatlerinde gelir. Görseniz sabah tüm kargo şirketlerini araçları caddeye doluşurlar. Artık Ptt “sabah sabah teslimat mı yapılır?” düşüncesinde midir yoksa sürekli kapanmadan gelmeye çalışıyor da yetişemiyor mudur bilemiyorum. TTK herhalde benden sonra Ptt’yi de aramış olacak ki adamlar bir iki gün sonra kargoyu komşuma bırakmışlar, benim yine evde olduğum bir saatte hatta komşun kargoyu teslim aldıktan sonra bana mesaj attı “kargon bende” diye hemen kapıya çıktım belki görevliyi uzaklaşmadan yakalarım da niye bana teslim etmediğini öğrenirim diye ama adam çoktan genel merkeze ışınlanmıştı.
Çok eskiye, kargoların ilk zamanında yaşadığım bu deneyimden sonra bir daha hiç Ptt Kargo kullanmadım, kullanan şirketlerden de uzak durdum. Birkaç hafta öncesine kadar. Baskısı yıllar önce tükenmiş, Nadir’de bile zor bulunan, olanlarında iki yüz- üç yüz fiyat bandında olan bir kitabı Dolap uygulamasında inanılmaz düşük bir ücret karşılığında satın aldım. Kendim kullanmadığım için kimsenin de kullanmadığını varsaydığımdan özellikle Ptt Kargo’ya verilmesin diye bir ibare düşmeye gerek duymadım. Ama insanların başın en ummadıkları, en ummadıkları zaman gelir. Satıcı arkadaşın kitabı Ptt Kargo üzerinden gönderdiği öğrendiğim an çok istediğim bu kitaba asla sahip olamayacakmışım gibi bir hisse kapıldım. Eğer kargonun gelmesini bekleseydim öyle de olabilirdi.
Kitap benim için o kadar değerliydi ki ondan vazgeçmem mümkün değildi, bırakın vazgeçmeyi, geç gelmesine bile tahammülüm yoktu. Bu nedenle paketin dağıtım merkezine ulaştığını öğrendiğimde üşenmedim kalktım ta ikitelliye kadar gittim, iyiyi ki de gitmişim.
Dağıtım merkezinden kargomu teslim almanın en zor tarafı arabanızı park edecek park yeri bulma olmalıydı. Zaten ne kadar zor olabilir ki, içeri girecektim, gönderi numaramı verecektim, paketimi alıp çıkacaktım. Başka ne olabilir ki? Büyürken bana öğretilen ilk yanlışlardan biri aksiliklerle karşılaştığında bunun nedenini kendinde araman gerektiğiydi, oysa hayatta başımıza gelen çoğu aksiliklerin nedeni birilerinin işlerini doğru yapmamasıdır.
Dağıtım merkezine girdiğimde inanılmaz bir düzensizlikle karşılaştım, neyin nerede olduğu belli değildi, resmen karmaşayı sanat haline ortasında çalışmayı da yetenek olarak geliştirmişlerdi. Beni kocaman bir alana yönlendirdiler. Dağıtım merkezin dediğim seksenlerin Esenler’inde iki üç katlı konfeksiyon atölyelerine benzeyen bir binaydı, beni yönlendirdikleri bölüm de hangara benzeyen kocaman bir alandı. İlçe ilçe, mahalle mahalle ya da bölge bölge mi ayrıldığından emin olmadığım sistemlerine göre kitabım hangarın arka tarafında paketlerin sınıflandırıldığı raflar arasında bir yerde ya da onların ortasındaki karmaşanın içindeydi. Giriş kısmının bulunduğu yerde görevlilerin bilgisayar başında gelen gönderileri kaydettikleri alan vardı. Bu görevlilerden en yakınına yaklaşıp takip numaramı verdim, kadın bilgisayarına numarayı girdi sonuca baktı, yüzünü ekşitti, “bir dakika” dedi, öteki taraftaki görevliyle konuştu sonra geri geldi ve dışarıda biraz beklememi istedi. Tam bir buçuk saat bekledim.
Benim adresimin bağlı olduğu bölgeye bakan arkadaş bir haftalık izne ayrılmıştı. Dolayısıyla ona gelen kargolar sınıflandırılmamıştı, yığın halinde elemanın bölümünde yerde bekliyordu. Benimkiyse, daha yeni geldiğinden, o yığının içine bile girememiş henüz gelmiş diğer gönderilerle birlikte bir sepette bekliyordu. Koridorda beklerken küçük bir pencereden görevlilerin paketimi bulma sorumluluğunu birbirlerine paslamalarını izliyordum. Herhalde genç ve tahminen işte yeni olanı, itiraz edemediği için bu görevi üstlendi. Bir on onbeş dakika o yığının içinde, nasıl yapacağını bilmediği her halden anlaşılan şekilde uğraştıktan sonra masasına dönerek arkadaşıyla konuşmaya başladı. Bir mazeret uydurup aramaktan vazgeçeceklerinden korktuğum için yeniden içeri girip sabırsız bir halde beklediğimi belli ederek koca alanın ortasında durdum. Belki bundan dolayı belki de saf görev bilincinden önce iki kişi sonra üç sonra dört kişi hep birlikte paket yığınındaki kargoları tek tek ayırmaya başladılar. Çok uzun bir süre sonra, tüm paketleri taradıktan sonra birinin aklına yeni gelen gönderilerin bulunduğu sepete bakmak geldi. Kitabımı orada buldular.
Doksan dakikalık deneyimden sonra rahatlamış bir şekilde dağıtım merkezinden ayrıldım. İçimde gönderisini ekstradan bir hafta beklemek zorunda kalacak komşular için bir burukluk vardı çünkü içeridekiler izindeki arkadaşlarının işini yapacakmış gibi durmuyorlardı. Ben de üşenip paketimin eve teslim edilmesini bekleseydim belki bir hafta sonra belki de hiç kitabıma kavuşamayabilirdim.
