Yeni hayatım harikaydı. Farklı bir çevre, farklı bir iş… Konfor alanımın dışına çıkmış olmak biraz stresliydi belki, evimde hala eşya yoktu ve yeni işimde kabul görebilecek miydim diye de endişeleniyordum fakat tüm bunlara rağmen daha önce örneğini yaşamadığım bu meydan okuma beni inanılmaz heyecanlandırıyordu.
Aileme göre hep ana kuzusuydum. Bir nevi ablamın tam tersiydim, bir tür anti-evlattım. Ablam hep başarılı biriydi, üniversite okudu, iyi bir işe girdi, güzel bir evlilik yaptı… çocukken bile üstün özelliklere sahipti, harçlıklarını biriktirmek, eşyalarını güzel kullanmak, kıyafetlerini temiz tutmak, düzenli olmak, saygılı olmak, çalışkan olmak. Ablan gibi olsanalarla büyüdüm ben. O takdir getiriyordu öyleyse ben de getirmeliydim, o odasını topluyordu öyleyse ben de toplamalıydım, o bezelyelerini yiyordu öyleyse ben de yemeliydim. Tabii bizimkiler süper ablamın perde arkasında neler çevirdiğini bilmiyordu. Gizli sigara içmeler, yaşı tutmadığı halde barlara gitmeler, Jalelerde kalıyorum diye boyfriendinde kalmalar, daha neler neler. O yüzden o süper kahraman filmleri bana hiç eğlenceli gelmez. O dünyayı kurtaran kostümlü pezevenklerin gerçek yüzlerinin nasıl olduğunu çok iyi bilirim ben. O mavi göklerde uçan Süpermen perdenin arkasında bir uyuşturucu karteli yönetmiyorsa neyim?
Belki de ablam bu yüzden beni kendisinden uzaklaştırdı. Gerçek kimliğini bilen bir tek ben olduğum için, sırrının açığa çıkmasını engellemek için. Mutlu bir aile akşamında gülerek anlatılan çocukluk hikayeleri arasında sarhoş ablamı çaktırmadan nasıl eve soktuğumu anlatmamdan çekinmiştir ya da babamın portmantodaki montumun cebinde tesadüfen bulduğu sigaraların aslında benim değil de ablamın olduğunu, belki de Jale’de kaldığı gecelerde aslında hiç Jalelerde kalmadığını gülerek anlatmamdan korkmuştur.
Liseye yeni geçtiğim yıldı. Yeni okul ve yeni arkadaşlarla bir süre bocaladığım bir dönemdi. Tek tük arkadaşlarımdan birinin doğum günüydü ve biz okuldan sonra bunu kutlamaya karar vermiştik. Okul kıyafetleriyle takılmak istemediğimizden son zilden sonra tuvaletlerde üstümüzü değiştirip dışarı çıkmıştık. Tabii hediye de almak istediğimden biriktirdiğim üç beş kuruşu da yanımda getirmiştim. Arkadaşım K-Pop hayranıydı, ona sevdiği BoyBandlerden birinin tişörtünü alacaktım ama cüzdanıma baktığımda paramın olmadığı gördüm. Parayı akşamdan cüzdanıma koyduğuma emindim ama şimdi yoktu. ilk aklıma gelen sınıftan birilerinin paramı çalmış olmasıydı çünkü başka türlüsünün imkanı yoktu, cüzdanı çantamdan hiç çıkarmamıştım ve çanta da tüm gün sınıftaydı. Çaresizlikten ne yapacağımı bilemedim. Bizimkilere söyleyemezdim hemen beni parama sahip çıkamamakla suçlarlardı. O nedenle ablamı aradım, durumu anlattım o da panik yapmamamı beş dakikaya yanımda olacağını söyledi. Gerçekten de hayatımı kurtardı, en azından lisedeki sosyal hayatımı. Arkadaşıma muhteşem bir hediye aldım ve lise hayatım boyunca dağılmayacak olan bir arkadaşlık grubumuz oldu. Hepsi bir şekilde ablam sayesinde gerçekleşti. Parayı tabii ki borç olarak verdi ve fazlasıyla geri aldı. Birkaç ay harçlıklarımı onunla paylaşmak zorunda kaldım. Ona olan borcumu taksit taksit geri ödedim. Son taksiti de tahsil ettiğinde ablam kahkahalar atarak ne kadar salak olduğumu söyledi. En başından parayı cüzdanımdan çalan oymuş meğerse. Çok kızmıştım, içimden ona sağlam bir yumruk atmak geçmişti. Ama yapmadım.
Herhalde bugünkü insan olmamın en büyük mimarı ablamdı. İğrenç bir insandı, tek kelimeyle öyleydi. İşin en kötüsü, herkes onu ideal evlat olarak görürken gerçek karakterini sadece benim bilmemdi. Belki böyle olmasının nedeni de bendim. Eğer onu gammazlamış olsaydım, okuldan kaçıp üniversiteli tiplerle barlara takıldığını söyleseydim, annemlerin olmadığı o haftasonu beni evden kovup erkek arkadaşıyla baş başa takıldığını söyleseydim farklı olabilirdi. Bizimkiler bana inanmazlardı, en azından ilk başlarda inanmazlardı ama bir şekilde susmadığım için gerçekler su yüzüne çıkardı.
Sanırım ablamla aramın bozulmasını istemediğim için yaptıklarını hiçbir zaman bizimkilere söylemedim. Onun açısından işler zaten gayet iyi geçti. Tüm o gizli sürtüklüklerine rağmen on numara bir evlilik yaptı hem hayatını yaşadı hem iyi kızı oynadı sonunda da her alanda mutlu sonra ulaştı. Bu denklemde sadece ben zarar gördüm. Bizimkiler ablamın çevirdiği dolaplardan haberleri olmadıkları için iyi kalpli kızlarının başarılarıyla gurur duya duya kendilerinden geçtiler. Benim yarattığım hayal kırıklığı bile onların ablam sayesinde yaşadıkları mutluluğu gölgeleyemedi. Yani bu saadet zincirinden faydalanmayan tek şahıs bendim. Ablam mükemmeli o kadar başarılı oynayınca da bu masaldaki kötü karakter otomatik olarak ben oldum. Onun kadar çalışkan değildim, onu kadar, anlayışlı değildim, onun kadar duyarlı değildim, onun kadar yardım sever, onun kadar sosyal, onun kadar kibar, nazik, sevecen, dost canlısı kısacası ablam değildim. Sürekli rol model olarak gösterilen ablamın gerçek yüzünü bildiğimden onun gibi olmamak beni hiç gocundurmadı. Annemlerin onu benimle kıyaslaması beni rahatsız etmiyor değildi ama insan zamanla en yakınlarından aldığı darbelere alışıyordu.
Ablamın beni eniştemi ayartmaya çalışmakla suçlaması ve bizimkilerin ona hak vermesiyle artık bu denklemdeki etkisiz eleman olmaktan çıkıp, yutan eleman seviyesine düştüm. Ablam kesin yine bir şeyler çeviriyordu çünkü çocukluğumuzda beri ne zaman bir dümen çevirmek istese evde dikkatleri hemen benim üzerime çevrilmesini sağlardı. Durum bundan farklı değildi. Hiçbir neden yokken böyle büyük mevzu çıkarması, hem de sadece yazlıkta şort giydiğim diye aklıma hemen arka planda büyük bir şeyler çevirdiğini getirmişti.
Ne çevirdiğini umursamadım. Artık liseli değildik, sevgilisine kaçmak için benim azarlanmama ihtiyacı yoktu. Eğer bizimkilerin yazlığa yerleşmelerinden rahatsızsa en başında onları çağırmayacaktı ya da sorun bensem açık açık bana “gelme” diyecekti. Zaten annemin zoruyla çıkarılmış bir tatilde mutluyu oynamak durumundaydın, şimdi bir de alttan alıp teşhirciyi oynamayacaktım. Ablamın piyonu, bizimkilerin hayırsız evladı olmaktan bıkmıştım. Pılımı pırtımı topladım ve tek kelimeyle bile kendimi savunmadan çekip gittim.
O zamana kadar yaptığım en cesur hareket buydu. Eskiden olsa bir sandalyenin üzerinde siner, gerçekten de hatalı mıyım diye saatlerce kendimi sorgular, gitmek için de herkesin uzaklaştığı bir zaman seçer ve gizlice kaçardım. Ama artık ablamın rol kesmeleri yetmişti. Daha tartışmaya başladığı anda odama çıktım, eşyalarımı aldım ve herkesin gözü önünde, çok sevgili ailem, ablam ve onun mükemmel kocası sessizce gidişimi izlerken tek kelime etmeden arabama binip uzaklaştım. Gitmemi engellemeye kalkmadılar, deneseydiler de durduramazlardı ama denememiş olmalı kalbimi bir kere daha kırdı. Demek ki o kadar değersizdim onlar için. Bir öfke anında arabaya binecek ve kırgın bir şekilde, haklı ya da haksın ne olursa olsun gitmeme engellemeyecek kadar az seviyorlardı beni. Madem öyle, dedim kendi kendime. O zaman o muhteşem hayatlarındaki anti-evlatlarını daha fazla merak etmesinler. İstanbul’a döndüm, bizimkilerin evindeki eşyalarımı aldım hem de son pelüş hayvanına kadar. Her şeyi arabamın bagajına tıktım ve evi terk ettim. Beni iki hafta sonra aradılar. Ablamın yazlığında muhteşem bir iki hafta geçirdikten sonra. İstanbul’a gelip de akşam beni evde bulamayınca odama bakma ihtiyacı duymuşlar ve eşyalarımın gittiğini görünce önce bir eyvah hırsız girdi demişler. Sonra kendi kendilerine eve hırsız girse Pınar’ın pelüşlerini mi çalardı diyip beni aramışlar. Ablam gibi kendi ayaklarımın üzerine duruyorum, dedim anneme, hep onu istemiyor muydunuz?
Annem, bunun geçici bir kriz olduğunu düşündü. Telefonda da dedi, sen yalnız yapamasın diye kıkırdadı. Kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp, tıpış tıpış geri dönermişim. Neredeyse beş yıl oldu, annem hala geri dönmemi bekliyor. İşin ilginç yanı ablamı benden daha çok sevmesine rağmen onun yerine hep beni yardıma çağırmasıydı. Ne zaman saçma sapan bir işin halledilmesi gerekse beni arardı, ona çok sevdiği ablamı aramasını onun daha yakında oturduğunu söylerdim. Ama o hayır derdi, ablamın çok işi vardı.
Bir de yaptığım işi ciddiye almazlardı. Oysa ablamın kazandığından az kazanmıyordum, özel derslerin durumuna göre ondan daha fazla kazandığım bile oluyordu, eminim. Hem insanlara da faydam dokunuyor. En azından birileri benimle karşılaşınca mutlu oluyor ablamla karşılaştıklarında ölmek istiyorlar.
Ablamla yazlıktaki mevzudan beri hiç görüşmedim, ne telefonda ne yüz yüze. Birbirimize mesaj bile atmadık. Neden öyle davrandığını yaklaşık bir yıl sonra bir bayram ziyaretinde babamın anlattıklarından çıkardım. Ablam bizimkileri tabii ki her zamanki gibi uyutmuştu. Anlaşılan uyutulanların arasına enişteyi de katmaya başlamıştı. Can çıkar da huy çıkmaz derler ya, ablamın durumu tam anlamıyla böyle bir şeydi.
Ablam beni eniştemi ayartmakla suçladığı yaz bir hafta sonu için kız arkadaşlarıyla Gökçeada’ya gitmiş. Hem de tam ben ayrıldıktan sonraki hafta sonu. Babamın anlatmasına göre, üzüntüden günlerce ağlamış, kendini bitirmiş. Sonra, tesadüf o ya, Jale’den bir mesaj gelmiş, arkadaşlarla hafta sonu için adaya gideceklermiş o da gelir miymiş diye soruyormuş. İnsan bari ismi değiştirdi. Ama sahtekarlığın özünde basitlik vardır. Ablam tabii ki morali bozuk olduğu için arkadaşlarıyla gitmek istememiş ama bizimkiler, hatta eniştem gitmesi için ısrar etmişler. Git, uzaklaş, biraz kafanı dinle. O da büyük sözü dinlemiş.
Neden yazlıktan ayrılmam gerektiğini anlıyordum. Ben orada olsaydım bizimkiler beni de onun peşine takarlardı. Ben varken de yapmak istediklerini yapamayacağı için hafta sonu için adaya kaçmanın hiçbir anlamı olmazdı. Anlamadığım neden evli bir kadının, kocasını aldatmak için kardeşini kurban seçmesiydi. Babamın anlattıklarından sonra ablama bir mesaj attım. Bildiğimi bilmesini istedim. Ona buluştuğu kişinin adını attım. Lisedeyken Jalelere gidiyorum diye sürekli yanına gittiği kişi olduğunu tahmin ediyordum. Ablam da mesaja cevap vermeyince emin oldum.
Ablamla bu olaydan sonra bir daha görüşmedik. Benden köşe bucak kaçıyor. Bayramlarda bile karşılaşmamak için annemle özel ayarlamalar yapıyorlar, ailemle randevu alarak bayramlaşıyorum. Ablam yazlık mevzusundaki tepkilerimi beklemiyordu, özellikle de mesaj atmamı. Çevirdiği dolapları ezelden beri bildiğimi hiç umursamamıştı. Ama şimdi ona o mesajı attıktan sonra kendini tehdit altında hissetmişti. Camdan sarayını tek taşla başına yıkabileceğimi fark etmiş ve tedbir almak için kolları sıvamıştı. Bir yerlerde sürpriz şekilde karşıma çıkmadığına göre hala o tedbirleri alma çabası içerisindeydi.
Ablam iğrenç bir insan ama yine de onu çok seviyorum. Onu neredeyse beş yıldır görmüyorum ama yine de bir şekilde onu özlüyorum. Biz küçükken bile hiç iyi geçinmezdik. Bizimkilere karşı hep o iyi ablayı oynardı ama yalnız kaldığımızda bir kardeşten çok bir zorba gibi davranırdı. Yine de o benim ablam ve ben onu her şeye rağmen seviyorum.
